17 Ocak 2011 Pazartesi

SURNAME 2010




İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrolarının açılış oyunu SURNAME 2010









Kocasının ölümünün ardından açtığı sahafında, özel bir nedenle geceyi bekleyen Sühendan Hanım, kocasına ait hiç görmediği notlarla karşılaşır. Bu notlar, kocasının kendisi için düşündüğü “sözde şenliğe” dair fikirleri içermektedir. Yazılanları şaşkınlıkla okumaya başlayan Sühendan Hanım; kendisini bir düşün içinde, geçmiş ile bugünün İstanbul’u arasında gerçekleşen bir şenliğin tam ortasında bulur.








Surname 2010


Çok küçüktüm. Daha doğru düzgün yürüyemiyor muydum ne... İzmir’de tam Üçyol’a bir meydan kurulurdu. Meydanın ortasında da koca bir çadır. İçinde türlü hünerler, gösteriler... Ben ağzı açık seyreder, gıpta ile, kıskançlık ile düşler kurardım içinden o çadırın geçtiği.

Çok küçüktüm. Son yazlık sinemalara ağabeyimle, ablamla kaçar, gizliden çiğdem çitleyerek filmler seyrederdik. Yaşar Usta’ları, Ferit’leri, Güdük Necmi’leri, Şekerpare’yi, Vecihi’yi... Gülerdim. Ama nasıl çok gülerdim. Oradaki herkes gülerdi. Görseniz, sanki birbirini hep çok sevmiş insanlardı tahta sandalyelerde yan yana oturup kahkahalar atan.

Çok küçüktüm. Yolun köşesinde bir boyacı çocuk; sandukası devrilmiş, boyaları dağılmış, çökmüş olduğu yere ağlardı. Herkes koşardı boyacının yanına, elbirliği ile dağılan eşyalarını toplar, çocuğa da üç beş kuruş verip sırtını sıvazlardı. Sonra hep beraber silinirdi dağılmış boyanın yerde yarattığı iz. İsmini bilmediğimiz sübyana, omuz omuza sahip çıkardık biz.

Çok küçüktüm. Güzelbahçe’de, evlerin ortasında koca bir masa. Masanın üstünde herkesin evinden getirdiği yemekler. Bir yandan şarkılar söylenir, bir yandan sohbetler edilirdi. Birinin derdi varsa, gözyaşı herkesin içinden geçer, toprağı öyle delerdi. Komşusu açken, tok yatan olmazdı. Herkesin yüzü gülmeden, kimse gidip uyumazdı.

Büyüdüm bir ara. İstanbul’a gelmek icap etti.

İstanbul, büyüklüğüme denk geldi. Kayboldum. Yalnızdım. Anlamadım. Kalabalıktı. Görmüyordu kimse kimseyi. Sanki İstiklal, bir ruhlar resm-i geçidiydi. Sevmedim şehri! Sandım ki, kabahat İstanbul’un... Hâlbuki büyümüştüm...

Bu oyun, bir özür. Bir hatırlama. Bir barışma vesilesi… İstanbul’la... Birbirimizle...

Yüreğimizde bir boşluk. Boşluğun içinde koca bir şenlik. Şenliğin içinde ortak gördüğümüz bir düş.

Özlediğimiz her şey! Bir arada durmak. Yan yana, fark olmaksızın.

Çevrenize bakın. Yanınızdakine, yörenizdekine.

Çekin tutun kolunu. Bırakmayın.

Sarılın. Benden söylemesi.

Sımsıkı sarılın.

Ortak aklın, ortak emeğin ürünü... Bir ekip ve emek oyunu. Beğendiğiniz her şey, ekibin başarısıdır. Beğenmediklerinizse benim kabahatim.

Düş sizin, gerçek sizin.

Şenliğinizi başlatın.

Düşmemek için...

Birbirinize sahip çıkın...


Yiğit Sertdemir







Proje Üstüne


Dev kuklaları kullanarak Osmanlı şenlikleri ile ilgili bir proje yapmak uzun zamandır hayal ettiğim bir şeydi. Ayşenil Şamlıoğlu’nun surnamelere ve şenliklere olan merakı, bu konuda Yiğit Sertdemir’den bir proje istemesi harika bir olay olarak karşıma çıktı.

Osmanlı şenliklerini içinde hapsolduğu surnamelerden çıkarıp bugüne getirmek ilk hareket noktamızdı.

Oyunda kullandığımız kukla ve maske tasarımlarının bir kısmını önceden çizdiysem de çok büyük bir kısmı prova öncesi çalışmaların, provalar sırasında çıkan doğaçlamaların ve fikirlerin sonucunda şekillendi. Şehir Tiyatroları atölyelerinde üç aylık aralıksız ve uzun çalışma saatleri boyunca sürdürülen bir üretim sonucu tasarımlar gerçekleştirildi.

Tüm dünyada daha çok geçit törenlerinde kullanılan dev kuklaları bir tiyatro oyununun içine taşımak, bazen yedi oyuncunun aynı anda manipüle ettiği kuklaları tasarlamak zordu ancak bir o kadar da geliştiriciydi.

Bana inanıp tüm tasarımlarımda beni özgür kılan yönetmenim Yiğit Sertdemir’e, bu projede gecesini gündüzüne katıp asistanlığımı yapan sevgili Sedef Kermen’ e, büyük özveriyle çalışan realizatörlerimiz Bahri İridağ, Nevin Sağırosmanoğlu ve Gökçe Okay Delagrange’a, tasarımların hayata geçirilmesinde büyük emekleri olan heykeltıraşlar Özlem Aksar, Eda Taşlı, Başak Günaçan, Nevin Köksal ve Hülya Genç’e, mehter takımı mekaniğinde yardımlarıyla bana destek olan eşim Savaş Balaban’a, tüm Şehir Tiyatroları atölyesi çalışanlarına ve tabii ki kukla ve maskeleri gerçek kılan oyuncu arkadaşlarıma destek ve emekleri için teşekkür etmek isterim.

Bir kukla sanatçısı olarak umarım ki büyük bir çaba ve özveriyle gerçekleştirdiğimiz oyunumuz, çocukların olduğu kadar yetişkin seyircinin de kukla tiyatrosuna olan ilgisini arttıracaktır.


Candan Seda Balaban







Proje Tasarımı : Yiğit Sertdemir-Candan Seda Yalım Balaban

Yazan, Yöneten : Yiğit Sertdemir

Maske, Kukla, Kostüm Tasarımı : Candan Seda Yalım Balaban

Müzik, Ses Tasarımı : Selim Can Yalçın-Barış Manisa

Işık Tasarımı : Mahmut Özdemir

Koreografi : Özgür Tanık

Şarkı Sözleri : Yiğit Sertdemir

Proje Danışmanı : Engin Uludağ

Oyuncular : Semah Tuğsel, Mehmet Soner Dinç, Mana Alkoy, Seza Güneş, Uğur Dilbaz, Zeynep Göktay Dilbaz, Ayşem Yağmur Ulusoy, Can Alibeyoğlu, Derya Keykubat, Derya Yıldırım, Elyasa Çağlar Evkaya, Eraslan Sağlam, İrem Erkaya, Mert Aykul, Özgür Atkın, Özgür Tanık, Seda Fettahoğlu, Şeyda Arslan, Yiğit Sertdemir, Engin Akpınar

Yardımcı Yönetmen : Aslı Öngören

Yönetmen Yardımcıları : Eraslan Sağlam, Semah Tuğsel, Barış Çağatay

Çakıroğlu, Özgür Dağ

Asistanlar : Ayşem Yağmur Ulusoy, Can Alibeyoğlu, Ceren Hacımuratoğlu, Derya Keykubat, Derya Yıldırım, Mana Alkoy, Mehmet Soner Dinç, Mert Aykul, Özgür Atkın, Seda Fettahoğlu, Seza Güneş, Şeyda Arslan, Uğur Dilbaz, Zeynep Göktay Dilbaz

Maske, Kukla Tasarım Uygulama : Bahri İridağ, Nevin Sağırosmanoğlu, Gökçe Okay Delagrange

Efekt Uygulama : Can İşitmen

Sahne Teknisyenleri : Seyit Kırdı, Sinan Kırdı, Mehmet Polat, Şaban Taşkın, Mahsuni Bülbül, Bilal Murat

Aksesuar Sorumluları : Fikrettin Akgün, Remzi Timur, Mustafa Kembil

Butafor : Bahri İridağ, Hülya Genç, Nevin Köksal, Ferdi Alptekin, Sedef Kermen, Özlem Aksar, Eda Taşlı, Başak Günaçan

Gönüllü Asistanlar : Tayfun Cengiz, Cemile Yoldaş

Hiç yorum yok: